Yurtiçi Seyahatlerim (Türkiye)

1. ULUSLARARASI ŞIRNAK ENERJİ VE MADEN ÇALIŞTAYI, ASFALTİT SAHALARI ve CİZRE İZLENİMLERİ 
(ŞIRNAK ENERGY AND MINING WORKSHOP AND IMPRESSIONS ON AREA)

21-24 Mart 2018 tarihleri arasında Şırnak Üniversitesi ve Dicle Kalkınma Ajansı tarafından düzenlenen “Şırnak 1.Uluslararası Enerji ve Maden Çalıştayı” için Şırnak’a gittim. Şırnak ili, Çalıştay ve asfaltit sahaları ziyaretleri ile ilgili çok olumlu izlenimlerim oldu.


Şırnak, adını Hz.Nuh’un torunu olan Şernem’den almıştır. Şırnak olumsuz algısının yanında güvenlik sorunları ile tanınır. Fakat Hz.Nuh’un gemisinin karaya oturduğu yer olan kutsal Cudi Dağı ile pek bilinmez. Geçmişte bu iddia bir rivayetken günümüzde bir çok bilimsel makaleye de konu olmuş durumdadır. Şırnak’ın Sefine adıyla bilinen mekanı gemi anlamına gelmektedir. Kur’an-ı Kerim’in Hud Süresi 44.ayetinde de Hz.Nuh ve Cudi Dağı’ndan bahsedilmektedir.


Tarihte Mezopotomya bölgesinin önemli bir yeri olan Şırnak, bir çok medeniyete ev sahipliği yapmıştır.  Stratejik konumu nedeniyle geçmişte de bir çok kargaşanın olduğu bu bölgemiz, vatan toprağımızın olmazsa olmaz önemli bir yeridir. Dış mihrakların tüm kışkırtmalarına rağmen inadına bir olmalı, inadına kenetlenmeliyiz. Vatan hainlerine geçit vermeden başta Şırnak olmak üzere güneydoğu bölgemizin tüm tarihi dokusunu ortaya çıkarmalı, yer altı ve yer üstü zenginliklerimizi en kısa sürede ekonomiye kazandırmalıyız.


Yıkılan ve harebeye dönen eski Şırnak’tan sonra yeni kurulan Şırnak, geleceğe yönelik müthiş bir umut uyandırdı bende. Devletimiz çok kısa bir sürede bu bölgeye öyle yatırımlar yapmış ki gerçekten inanılmaz. 10 katlı yeni modern binalar, duble yollar, parklar, okullar...Batıdaki bir çok yere bu derece yatırım yapılmıyor diyebilirim.




Ayrıca Şırnak Üniversitesi’nin geniş alana yayılmış modern kampüsü de beni çok etkiledi.Yaklaşık 5000 kişi kapasiteli okulda şu an 1000 civarı öğrenci varmış. Mühendislik, İktisadi İdari Bilimler, İlahiyat, Veterinerlik, Eğitim Fakülteleri var. Bir kaç yıl sonra terör sorunu tamamen çözülünce bu üniversiteye daha çok talep olacağını düşünüyorum.





ŞIRNAK 1.ULUSLARARASI ENERJİ VE MADEN ÇALIŞTAYI:

21-24 Mart 2018 tarihleri arasında Şırnak Üniversitesi ve Dicle Kalkınma Ajansı tarafından “Şırnak 1.Uluslararası Enerji ve Maden Çalıştayı” düzenlenmiştir. Çalıştaya TKİ Genel Müdürümüz Ömer Bayrak, APK Strateji Geliştirme Müdürü ve Genel Müdür Danışmanı Metin AKTAN, GLİ İşletme Müdürlüğü Tesisler Şube Müdürü Murat GÜLSOY ve Silopi Kontrol Müdürü Dindar AGİTOĞLU katılmışlardır. Genel Müdürümüz Ömer BAYRAK, çalıştay kapsamında “Enerjide Kömürün Yeri ve Şırnak Asfaltit Sahaları” adlı sunumlarını yapmışlar, ardından TKİ ekibi ile birlikte Şırnak Havzası’nın enerji ve maden potansiyeli ile ilgili çalıştaya iştirak etmişler, asfaltit potansiyeli ve işletmeciliği özelinde görüşlerini beyan etmişlerdir. 



Çalıştaya farklı üniversitelerden birçok akademisyenin yanı sıra, özel sektör, Şırnak üniversitesi öğrencileri, Şırnak ve civarında çalışan Kamu çalışanları ve çevre halkı olmak üzere çok geniş bir katılım sağlanmış, çalıştaya yoğun bir ilgi gösterilmiştir.





ASFALTİT SAHALARI TEKNİK İNCELEME ZİYARETLERİ:
Çalıştayın bitiminden sonra, 23 ve 24 Mart 2018 tarihlerinde saha ziyaretleri yapılmıştır. Teknik saha incelemelerine Genel Müdürümüz Ömer Bayrak, APK Strateji Geliştirme Müdürü ve Genel Müdür Danışmanı Metin AKTAN, GLİ İşletme Müdürlüğü Tesisler Şube Müdürü Murat GÜLSOY ve Silopi Kontrol Müdürü Dindar AGİTOĞLU katılmışlardır.



ŞIRNAK AVGAMASYA FİLONU:
Mart 2017’de ihale edilen saha, Ekim 2017’de yaşanan iş kazaları sonrasında MİGEM ve ÇSGB tarafından geçici olarak üretime kapatılmıştır. Bu kapsamda Avgamasya filonu, TKİ Silopi Kontrol Müdürlüğü ekibi ile birlikte teknik olarak incelenerek, saha ile ilgili istişarelerde bulunulmuştur.



SİLOPİ ÜÇKARDEŞLER FİLONU:
Şırnak Valiliği kontrolünde yapılan özel sektörce icra edilen madencilik faaliyetleri, MİGEM’in tespit ettiği eksiklikler nedeniyle 10.07.2017 tarihinde geçici olarak durdurulmuş, eksikliklerin giderilmesi üzerine de tekrar faaliyete geçmiştir. Sahada yapılan incelemelerde, açık ocak faaliyetlerinin devam ettiği, inceltme dekapajının yapıldığı görülmüştür.




SİLOPİ HARBUL FİLONU (SİLOPİ ELEKTRİK ÜRETİM AŞ-CİNER GRUBU):

Ruhsatı TKİ’ye ait Ciner Grubu’nun işlettiği Silopi Elektrik Üretim Santrali ve açık işletme sahası yerinde incelenmiştir. Saha incelemelerinde birçok yönden örnek ve kurumsal bir üretim yapıldığı görülmüştür.  

Açık işletme sahasında en üstte Cudi formasyonu, altında Germav formasyonu, onun altında kırmızı renkli Gercüş formasyonu, vadinin karşısında ise Midyat formasyonu yer almaktadır. Ortalama 1/15-1/18 ilk itfa ile asfaltite inilip üretim yapılmakta. Asfaltit kılıç şeklinde yeraltına doğru nerdeyse sonsuz kalınlıkta ilerlemekte olduğundan, inceltme dekapajının iyi yapılması büyük önem kazanmaktadır. İlk inceltmeden sonra kanatlar tekrar açılarak yeniden inceltme dekapajı yapılmakta ve alttaki asfaltit alınmaktadır.



Asfaltit petrol kökenli olduğu için kalorisi yüksek (Ort.AID 5000-5500 kcal/kg) olmasına rağmen, kül ve kükürtü de yüksek olduğundan evsel kullanımlarda dezavantaj oluşturmaktadır. Alt kottan açılan yaklaşık 900 m’lik bir tünel sayesinde, santrale kömür kamyonlarla taşınmaktadır. Daha alt kotlar için yeni bir tünel inşası da devam etmektedir. 

Santral 405 MW Kurulu güce sahip ve yıllık elektrik üretim kapasitesi 2,6 milyar kwh’tir. Fakat yıllık %70’lik bir kapasite kullanılabilmektedir. 

Yıllık kömür üretimi ortalama 1-1,2 milyon ton olup,  yaklaşık 1500 kişiye istihdam sağlanmaktadır. Teknik kadro yaklaşık 200 kişiden oluşmaktadır.



Termik santral ve açık işletme sahasında böylesine yüksek bir istihdamın yapılıyor olması, hem civar köylere, hem de bölge ekonomisine çok olumlu katkılar sunmaktadır. Sonuç olarak, Ülkemizin bu ücra köşesindeki Irak’a sıfır noktada son derece kurumsal ve önemli bir madencilik faaliyeti icra edilmektedir diyebiliriz.



Cizre İzlenimleri:


CİZRE TARİHİ (Kaynak: http://elcezeri.net/index.php/cizre-tarihi/):

Cizre Nuh peygamber ve oğulları tarafından kurulmuştur.İslam tarihçileri Cizre`yi tufandan sonra kurulan ikinci şehir olduğunu yazarlar.Nuh peygamberin mezarı Cizrede olması ve cizre surlarının gemi şeklinde olması bunun açık bir kanıtıdır.Kuruluş ismi Kardu Gazartasıdır. (Kazarta Karaday-Gerzu Bakartda)

Portorikolu Alfred Flobil 1953-1954 yılları arasında Cizre siyahtepe mevkiinde yaptığı kazı çalışmaları neticesinde bir tablet ve heykel bulmuştur.Tabletin üzerinde o zamanki Cizrenin haritası ve haritanın ortasında bir güneş,güneşin altında da ik aslan veya kaplan yerleştirilmiş.Aslanların yüzleri birbirlerine dönük ve güneşe bakarlar.Ayrıca üzerinde çivi ve hiyeroglif olmayan bir çeşit yazı vardı.Bilim adamlarının yaptığı okuma ve çözümlemede Cizrenin o zamanki adının Gerzu Bakartda olduğı ve nüfusunun 1.850.000 olduğu tespit edilmiştir.Cizrenin ayndiver,kehniyareş,cahferi sadık,Kurtuluş köylerine ordanda güzeller,bazibda ve tekrar ayndivere kadar olan yerleri kapladığını tespit etmişlerdir.

M.Ö.4000 yılından itibaren gelişip büyüyen Gutiler zamanına kadar da Cizrenin adının Gerzu Bakartda olduğu tarihçiler tarafından yazılmıştır.Cizreli büyük tarihçi İbnul esir ; Persler döneminde bir ara Gazarta ve Bazibda isimleri kullanulmıştır.

Şehir insanları zamanında Nuh Peygamber türbesini belalardan veya savaşlardan korumak için Dicle nehrini ilçeyi içine alacak şekilde yönlendirdiler.Bu olaydan sonra ismi değişerek genelde Cezire olarak tanımlanmıştır.Abbasiler döneminde Cizreye çok hizmet eden Cezzire valisi Ömer oğlu abdulaziz`e izafeten Cezireti ibni ömer (Ömer oğlu adası) olarak değiştirmişlerdir.Mirekler döneminde Bohtan Cezziresi (Cizira Bohtan),Akkoyunlular döneminde 2 nci şeref zamanında Ceziretuşşeref ( şerefli cizre veya Şerefin Cizresi) olarak anılır.Cumhuriyet döneminde de bilindiği gibi Cizre olarak değiştirlmiştir.

İslamiyetin ilk yıllarında bir Cizreli tafarından yazılmış bir şiirde de adının Bakarda ve Bazeebda olduğu yazılmıştır.

Bakarda ve Bazebda mesifun ve merbe`un,

Ve ezbun yuhakı es selsebile berudun,

Ve bağdadu ma bağdadda ?

Emma turabuha fehimmen,

Ve emma berduha şedidun.

Türkeçsi :

Bakarda ve Bazabda yazlık ve baharlıktır,

Tatlıdır selsebile benzer serindir,

Bağdat ise Bağdat nedir ?

amma onun toprağı sıtmadır,

Soğukluğu ise şiddetlidir.

  
TARİHİ ESERLER

KALELER

Cizre Kalesi :

Cizre’ye bağlı Çağlayan Köyünde başlı başına bir tarih yaşamaktadır. Cudi Dağının yamaçlarında bulunan Çağlayan`da kayzer, kale harabeleri bulunmaktadır. Kayzer kalesi diye adlandırılan yerde 6 Adet Asur kralı Sanherib`e ait kabartma heykel bulunmaktadır.

Finik Kalesi :

Finik Kalesi, Güçlükonak yolu üzeri, Dicle Nehri kenarında Düzova köyü ve İdil Hendek köyleri karşısında yani Dera dağının eteklerinde yeralmaktadır. Çok güzel bir suru olmakla birlikte Asur ve Gudi`lere ait kabartma heykeller bulunur. Su sarnıçları, kayadan oyulmuş evler, gizli su merdivenleri en önemli eserlendendir. Dünyaca ünlü şair ve mizahçı Fakı Teyran, bu kalenin medresesinde yüzlerce öğrenci yetiştirilmiştir.

Babil Kalesi :

Cizre ilçesi sınırları içinde ve şimdi Kebeli Köyü diye adlandırılan yerde I. Babil Devletinin başkenti bulunmaktadır. Babiller, Hitit ve Asur akınları, yüzünden kendi başkentlerini şimdi Irak`ta bulunan Babilonyaya taşıdıklarında, kalelerinde bulunan bir çok kalıcı eserle birlikte Tanrı Marduk ‘un ünlü heykelini de taşıdılar. Daha sonra Fransızların Suriye`yi işgalleri sırasında bir çok eseride onlar götürdüler. Geriye kalan eserlerin çoğu da bugüne kadar kaçırılmıştır. Babil Kalesi de zaman içinde yakılıp yıkılmıştır.

Cizre Beyliği döneminde II. Han Şeref Bey tarafında XIV.yüzyılda yaptırılmıştır. Cizre Akkoyunluların eline 1475 yılında geçerken Cizre Emirleri sürgün edilmiştir. Emir Bedrettin oğlu II. Şeref (Hanşeref) Boti Aşireti ve çevre halkının yardımı ile 1508 yılında Cizre`yi alırken duada bulunmuş. “Yarabbi ben tekrar Cizre’yi alabilsem sana bir camii inşa edeceğim” demişti. Allah da bu duasını kabul buyurduğundan Kırmızı Medrese`yi inşa ettirmiştir. Cizre`de Dağkapı Mahallesinin Şah Mahallesi ile kesiştiği nokta da sur üzerindedir. Güneyinde Mescit ile altında Şeyh Ahmed El-Cezeri adlı meşhur müfessir, yazar ve şairin türbesi ile, Cizre emirlerine ait aile mezarlığı da vardır.Medresenin içi avlulu olup, doğusunda batısında ve kuzeyinde dershaneler, yemekhane ve öğretmen lojmanları bulunur. Bunların bir kısmı halen yıkık olup, restorasyon çalışmalarına bu yaz başlanacaktır. Mihrabı beyaz taştan olup. Mihrabın çevresini iç bükey üçgenler sıralı bir dizi ters U şeklinde sararak, altlarda da, içe doğru döner. Mihrap boşluğu yarım daire planlıdır. Mihrabın üstü basık ve tuğla kubbe ile örtülüdür. Medresesin güney- batısında kare planlı bir oda bulunur ki, çok güzel motiflerle süslenmiştir. Bu oda Profesör ve Baş müderris odasıdır. Şair ve yazar Şeyh Ahmet El-Cezeri kullandığı gibi, Müftü Molla Zade`nin dedelerinden Şeyh İbrahim Sori de bu odada görev yaptığından burada gömülmüşlerdir. Medrese Cizre`ye özgü kırmızı tuğlalardan örüldüğü için Kırmızı Medrese denilir.

Yapımı bakımından Selçuklu mimari, açık avlulu medrese tipidir. Medreseye önden taşlardan örülmüş 4 basamakla girilebiliyor.Avlusu 15.16 *18.95 m. ölçülerinde dikdörtgen şeklinde olupuzun kenarları doğu ve batı yönlerindedir.Merdese batıda 18.95 m yerden yüksek olmakla birlikte su basmanı yerden 1.10 m yüksektedir.Güney yüzü 3 eyvanlıdır ve medresenin mesciti de bunun içindedir.

Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından bu medresenin birinci sınıf tarihi eser olduğu kabul edilmiş ve kısmen restore edilmiştir.

1 nci mezarda :Şereful Bohti oğlu Emir İmadeddin Yatmaktadır.

2 nci mezrada :Emir hacı seyfeddin bohti oğlu emir alauddin oğlu emir şerefuddin oğlu emir bedreddin oğluemir şemsuddin yatmaktadır.

3 ncü mezarda :Şehir merhum emir şemseddin kiriktili oğlu emir haci muhammed yatmaktadır.

4 ncü mezarda :Haci muhammed kiriktili kızı Naz susım yatmaktadır.

5 nci mezarda : mezar taşı okunmuyor sadece “dokuz yüz dört yılı hicir”olarak okunabiliyor.

6 ncı mezarda :mezar taşı okunmuyor sadece “yirmi dokuz teşrinisani dokuz yüz yirmi yedi cuma gündüzün sonunda”ibareleri okunabiliyor.

7 nci mezarda : Hiç bir mezar taşı bırakılmadığından bir şey anlaşılmamış.

Mir Abdal (Abdaliye ) Medresesi:

1437 yılında Cizre beylerinde Emir Abdullah (Abdal) İbn Abdullah İbn Seyfeddin Boti tarafından yaptırılmıştır. Güneyde idare odalarının altında dünyaca meşhur aşk öykü sahipleri Mem-u Zin türbeleri bulunur. Abdaliye Medresesi Cizre Dağkapı mahallesi ile mezarlık arasındadır.Medrese güneyde sağda bir mescit ve solunda bir dershane ile kuzey ve batıda bir talebe yurdu ve müderrislerin oturacağı bir lojmandan oluşmaktadır.

Mescit güneyde sağdadır ve bir duvarı şehir surları üzerindedir.Dış kısmı beyaz mermerdendir.Motiflerle süslü çok güzel bir mermer mihrabı ve mermer kapısı vardır.

Şazeh Medresesi :

Cizre beylerinden Mecduddin İbn Emir Abdal tarafından Cizre’nin Çağlayan köyünde bir medrese yaptırılmıştır. Çağlayan köyünün içine girerken medrese solda kalır.

Mehmet Ağa Kasrı :

Cizre, Dağkapı Mahallesi, Bayırağa sokakta bulunur. Bir kısmı siyah bazalt taştan, bir bölümü de beyaz kalker taştan yapılmıştır. Hamidiye Binbaşısı Fettah Ağa tarafından yaptırılmıştır.

Nuh Peygamber Türbesi :

Nuh Peygamber Tufanı ile Cizre`ye yerleşen Hz. Nuh (A.S) vefatından sonra, Dağkapı Mahallesinde gömülmüştür. Burası daha sonra havraya, sonra kiliseye ve 639 yılında da camiye çevrilmiştir. Dünyanın en eski türbelerinden biridir. Ünlü tarihçi Cizreli İbnülesin Firuzabadi, Evliya Çelebi, Ebubekir Helevi ve Babili Berassus ( Bersis ) bu türbenin Nuh (A.S.) a ait olduğunu yazarlar. Nuh Camiinin güney kısmında caminin bodrumunda mezarı şerifleri bulunur. Önce merdivenle inilirdi. Uzun ve dar bir namazgahı geçtikten sonra türbeye varılırdı. Türbenin üzerinde bir de sanduka bulunuyordu. ŞİRGEV Vakfı`nın maddi desteği ile Nuh Nebi Yaptırma Yaşatma Derneği`ince Nuh Peygamber Külliyesi” restore edilmiştir.

Mem-u Zin Türbeleri :

Abdaliye Medresesi, Cizre Dağkapı Mahallesini mezarlığa bağlayan Cizre Surunun üzerinde kuruludur. Mem -u Zin türbeleri ise bu medresenin idare odalarının altında güneydoğu bölümündeki bodrumdadır.İçerden tavan kısmı delik olup, merdivenle inilmektedir.Mezarların ana duvarı çepeçevre siyah bazalt taştan yapılmıştır. Ancak tüm medrese kırmızı tuğladandır. Kubbede kırmızı bu siyah taşın üstüne inşa edilmiştir.

Cizre Ulucami :

639 yılında kiliseden camiye çevrilmiştir. Abbasi döneminde onarıma alınmıştır. 1160 yılında Cizre Emiri Baz Şah`ın oğlu Emir Ali Sencer tarafından büyük onarıma alınmış olup, minaresi 1156 yılında dört köşe şeklinde yapılmıştır. Cizre Ulucami, ortası delik büyük değirmen taşlarına benzer taşların üst üste konulup sütun yapılması ile üzerlerine kubbeler konulmak suretiyle yapılmıştır. Bu kubbeler demir köşe bentlerle birbirlerine sütunlar bağlanarak sağlamlaştırılmıştır. Her kapının üzerinde Kuran-ı Kerim ayet ve sureleri bulunur. Büyük demir kapısı şu anda Topkapı Sarayı Müzesi`nde 1983`teberi muhafaza altına alınmıştır. Üzerinde gümüş motifler, bakır şekilleri ikufi yazılar bulunmaktadır. Cizre Ulucami mescit ksımı Vakıflar Genel Müdürlüğünce restorasyona alınmıştır.

KÖPRÜLER

Yafes Köprüsü ( Cizre Köprüsü ):

1164 yılında Zengi Devleti`nin Veziri Cemaleddin İsfehani tarafından ikinci kez onarılmıştır. Şu anda Cizre Köprüsü olarak adlandırılan bu eser, yıkıldıktan sonra bu zat tarafından tekrar yaptırılmıştır. Köprü Cizre surlarının 2 km mesafede olmakla beraber o zaman ki Cizre`nin bir mahallesi içindedir. 12 adet burç üzerinde 8 gezegen kabartması bulunur. Dicle nehri solundan geçerse Suriye tarafında kalır. Şu anda su yönü Suriye tarafından kalmıştır.Köprünün üzerinde Ashabikehf (Uyuyan yatırlar) adları yazılıdır. İnsan ve hayvan figürleri ile süslüdür. İlkel anlamda, güneş doğduğunda her ayın başında değişik bir burca ilk ışıklarını vurur. Çok mahirane bir şekil yapılmıştır. Üstün bir hesap ile mühendislik kullanılmıştır.

Akabin Köprüsü (Fevzi Çakmak Köprüsü : İmadettih Zengi’ nin oğlu Kutbeddin Mevduthan (1159-1170) tarafından yaptırılmıştır. İki tepe arasında bulunduğundan Arap döneminde köprüye Akabin Köprüsü denilmiştir. Fevzi Çakmak Cizre’ye geldiğinde köprüyü büyük onarıma aldırttığından Fevzi Çakmak Köprüsü olarak ta anılmaktadır. Üzerinde aslan ve oğlak figürleri bulunmaktadır. Köprü dört kemer ve iki göz üzerine inşa edilmiştir. Cumhuriyet öncesi ve sonrası yapılan onarımlarda köprü, üç büyük kemer ve iki göze indirilmiştir.

Cizre Köprüsü :

Eski dönemlerde bir ayağı yeni köprünün yanında diğer ayağı Cizre surlarının içinde olmak üzere bir köprü bulunmakta idi. Köprü yıkıldıktan sonra, 1923 yılına kadar sallardan oluşan köprü kullanılıyordu. Bir çok sal ve sandal yan yana getirilip geçiş sağlanıyordu.bunlar, akşam düşmanlara karşı tedbir olarak çözülür, gündüz bağlanırdı. 1968 yılında Cizre Köprüsü yeniden yapılmıştır.

Kasrik Köprüsü :

Şırnak iline bağlı belde olan ve Cizre’ye 11 km uzaklıkta bulunan Kasrik (Meşeiçi) köprüsü buradadır. Bu köprünün Cizre beyi Emir Muhammed tarafından ikince kez onarıldığı ve ilk temellerinin Gudilerden kaldığı söylenmektedir.

SURLAR

Cizre Surları:

Cizre surları Gudi İmparatorluğu döneminde yapılmıştır . Hz. Nuh (A.S) Tufanında sonra Nuh Peygamberin Cizre de yattığını ve Nuh Gemisinin Cudi Dağında durduğunu ispat etmek üzere Cizre surları “Gemi “şeklinde yaptırılmıştır. Nuh Nebi Camii`nin 25 m batısında bulunan Tor Kapısı, Deşt köprüsünün 25 m yakınındaki Deşt kapısı geminin küreklerini gösterir.

Surun tamamı siyah bazalt taştan yaptırılmıştır. Kültür Bakanlığı Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu Başkanlığınca Cizre Surları tescil edilmiş olduklarından, onarıma peyderpey geçilmiştir. Sur, zamanla savaşlarla yıkılmış Asurlular, Babilliler, Medler, Emevi ve Abbasiler dönemlerinde onarılmıştır. İslam döneminde Kuran-ı Kerim ‘in tamamı surlara yazdırılmıştır. Sasani Hükümdarı Erdeşir Babekan (M.Ö..241-226) döneminde Cizre Sarayburnu kapısı yaptırılıp, aslanlar ve kitabe konulmuştur. Nehirden Şırnak ve yaylalara buradan gidilirdi. Surun üzerinde çok sayıda burç bulunmaktadır. Dikdörtgen şeklindeki Belek Burcunu Cizre Beyi Şeref Bin Muhammed Bin Hanabdal yaptırmıştır.

Babil Suru:

Tarihi süreç boyunca sur tahrip olmuş şu anda Babil Surlarının temelleri bellidir.

Finik Suru :

Güçlükonak ilçesinin Cizre ve Dicle tarafında kalan bir köyü olan Damlarca köyünde bulunmaktadır. Dicle Nehri sahilinde doğal kalker taştan suru olduğu gibi diğer bölümlerde de sur izleri vardır. Surun içinde kale, zindan, oturma evleri, çeşitli bölümler vardır. Sur sınırları içinde bir bayan kabartma heykeli vardır.

Arkeolojik Eserler (Ören Yerleri) :

Yöremizin tarih öncesi dönemlerine ilişkin bilgiler yetersizdir. 1963 yılında İstanbul Üniversitesi Prehistorya Kürsüsü ile Shikago Üniversitesi Doğa Bilimleri Üniversitesi`nin birlikte yürüttüğü Güneydoğu Anadolu Tarih Öncesi Araştırmaları Karma Projesi kapsamında yörede 46 buluntu yeri saptanmış ve incelenmiştir. Buluntu yerlerinde Neolitik, kalkolitik, Tunç,Helenistik, Roma, Bizans, İslam ve Yakınçağı kapsayan dönemlere ait çanak çömlekler ortaya çıkartılmıştır. Cizre`ye yakın bir noktada bulunan Damlarca ve Eskiyapı köyleri arasında Finik ören yeri İ.Ö.4000 yıllarına aittir. Dağlık bir bölgede yer alan kentte saray, zindan, sarnıç yerleri ve beyaz kalker taştan oyulmuş çok sayıda mağara ev bulunmaktadır. Finik kalesinin kuzeyinde ” Borzana Sitiya ” adı verilen yerde kayaya işlenmiş bir kadın kabartmasıyla, köyün kuzeydoğusunda yan yana duran bir kadın bir erkek kabartması bulunmamaktadır. Dicle Nehri`ne inen gizli su yolu su sarnıcı bu gün hala mevcuttur.

Cizre`nin Kuzeydoğusunda, Çağlayan Köyündeki Şah Ören Yeri, Cudi Dağı`nın en sivri noktasının eteğindedir. Yerleşmenin kuzeyi, doğusu ve batısı tamamıyla dağlıktır.bu dağlık kesimlerde Düşe, Çeko, Hırabe, Kayzer, Hırd kale harabeleri yer almaktadır. Köyün kuzeyinde, güneye doğru inen kayalar oyularak görkemli bir su bendi yapılmıştır. Bugünde, bu bentten su almaktadır. Yörede pek çok tarihi eşya, para ve heykeller çıkmaktadır. Ayrıca köyün etrafında, kayalara oyulmuş birkaç mağara ev vardır. Cizre`nin 20 km. güney batısında Suriye sınırı üzerindeki kebeli köyü`nde yer alan, Babil ören yerinin çevresi dikdörtgen biçiminde surlarla çevrilidir. Dış kaleyi oluşturulan bu surlarda yaklaşık 30 adet burç vardır. İç kale ise daire biçimindedir. Surlar yontulmamış bazalt kayalardan yapılan isim beyaz kalker taştan yapılmıştır.1992 ‘de yapılan bir kazıda bulunan Asur hükümdarına ait heykel Ankara Ankeoloji müzesinde korunmaktadır. Burada yapılacak kazılarda tarihi para,heykel ve tabletin bulunacağı söylenmektedir.

Cizre’ye 11 km uzaklıkta bulunan Kasrik ören yeri, Gutiler döneminde “Sazirka” olarak anılmaktaydı. Bir boğaz içinde yer alan yerleşmede, tarihi su bentleri, heykeller ve kent kalıntıları bulunmaktadır. Cizre ve Finik Beyleri`nin bu yöreyi yazlık olarak kullandıkları bilinmektedir

M.Ö. 4000 yıllarında Guti İmparatorluğu tarafından Cizre surları ile Cizre kalesi yaptırılmıştır. Cizre kalesi şehrin kuzeyinde Dicle Nehri kıyısındadır. 360 oda ve üç katlı olarak yaptırılmıştır. Babil, Med ve Asurlular tarafından onarım gördüğü gibi, Abbasiler döneminde Ömer oğlu Abdülaziz zamanında yıkılan yerler tekrar onarım görmüştür. Kale üzerinde Emir Seyfeddin İbn İzzeddin bey tarafından Seffiye Medresesi yaptırılmıştır. Şimdi hala kale üzerinde mihrabı bulunmamaktadır. Cizre kalesi siyah bazalt taştan yaptırılmış olup, bey ve saray binaları ile lojman kısımlar, mescit ve medrese, zindan, divan ve askeri kısımlardan oluşurdu. Cizre kalesi ‘nin doğusunda Dicle Nehri içinde bulunan kayalar Cizre beylerinin sadabad ve yazlık toplantı yeri idi. Sarayburnu kapısından bir geçişi bulunurdu.Belek burcu ile seyfiyye medresesi arasınd akalan yüksek yerde Şareşin denilirdi k ; burası beyin eğlence ve gazinosunun blunduğu yerdi. Ayrıca Dicle Nehrinin kıyısında da Mirler bağı (Reze miran) adı ile anılan mirlerin bahçeside vardır.Bu bahçe 1700 lü yıllara kadar da çeşit çeşit meyva ağaçları ile değişik hayvan türerinin bulunduğu olduğu söylenir.Kale ve şatonun suyu,Kuştepe ve Caferi Sadık kaynağından toprak borular döşenerek kale ve şatoya getirilmiştir.Kalenin bir zindanı bulunmaktadır.Kapısı güneye bakmakta içeri girişite sol kolda taşlardan bir merdiven ikinci ve üçüncü katlara çıkar.Yemekhane yetkilileri, gardiyan, nöberçiler ve sucuların bulunduğu bu bölüm zindan ihtiyaçlarını ihtiva eden o damardan meydana gelmitir. Zindanın duvarı çok kalın ve yuvarlak olup üstü kubbelidir.Dışarı açılan demirli iki penceresi bulunmaktadır.Bu pencerelerden bir tanesi doğuya bir tanesi da kuzeye bakmakta ve zindanın aydınlanma sorunu bu şekilde sağlanmıştır.Esas zindan bu kubbenin ortasında olup çapı 3-4 m oan geniş bir kuyudan meydana getirlimitir.Ayrcıca kalenin batısında develer hanı ile isimlendirilen zamanında jervan develerinin barındığı söylenmektedir.Bu bina kalenin altında ve sütunlar üzerinde kurulmuştur.

MÜZELER

İsmail Ebul-iz El Cezeri Müzesi :Büyük Fizikçi ve 60 makine mucididir. Cizre`de yaşamıştır. Arkeolojik ve Etnografik eserlerin bulunduğu bir müzedir. Abdullah Yaşın tarafından 16 Mayıs 1996 tarihinde İsmail Ebul-iz El-Cezeri Özel Müzesi, Ebul-iz ilköğretim okulunun bir odasında açılmıştır. İsmail Ebul-iz El-Cezeri Müzesi`nde şu ana kadar toplanan 280 Arkeolojik ve Etnografik eser vardır. Babil, Asur, Med, Guti, Selçuklu, Osmanlı Rum, Emevi, Abbasi dönemlerine ait arkeolojik eserler bulunmaktadır. Resimlerde, Müzede değişik dönemlere ait eserler görülmektedir.

 El Cezeri Türbesi


El Cezeri Kimdir?

1136 yılında Cizre'nin Tor mahallesinde doğmuştur. Sibernetik alanın kurucusu kabul edilen, fizikçi, robot ve matrix ustası bilim adamı "İsmail Ebul İz Bin Rezzaz El-Cezeri" 1206'te Cizre'de vefat etti. Lakabını yaşadığı şehirden alan El Cezeri, öğrenimini Camia Medresesi'nde tamamlayarak, fizik ve mekanik alanlarında yoğunlaştı ve pek çok ilke ve buluşa imza attı. Batı literatüründe M.Ö. 300 yıllarında Yunan matematikçi Archytas tarafından buharla çalışan bir güvercin yapılmış olduğu belirtilse de, robotikle ilgili bilinen en eski yazılı kayıt, Cezeri'ye âittir. (Kaynak:http://elcezeri.net/)




Eserleri:
El Cezeri, kitabında 50 aracın ayrıntılı tasarımını verir. Bu araçların 6'sı su saati, 4'ü mumlu saat, 6'sı ibrik, 7'si eğlence amaçlı kullanılan çeşitli otomatlar, 3'ü abdest almak için kullanılan otomat, 4'si kan alma teknesi, 6'sı fıskiye, 4'ü kendinden ses çıkaran araç, 5'i suyu yukarı çıkartan araç, 2'si kilit, 1'i açıölçer, 1'i kayık su saati ve Amid kentinin kapısıdır.
İlk Mekanikçi İsmail Ebul-iz El Cezeri Hakkında Detaylı Bilgi:
(Kaynak: http://elcezeri.net/index.php/el-cezeri-kimdir/)
İlk mekanikçi Doğum ve ölüm tarihleri kesin olarak bilinmemekle birlikte 1136-1206 yılları arasında yaşadığı tahmin edilen Cezeri’nin su saatleri, su robotları, otomatik termos gibi birçok teknik ve mekanik buluşu yaşadığı dönemde de izleyenleri şaşırtırdı. Ama asıl ilginç olan Cezeri’nin bilgisayarın dayandığı sistemin ve sibernetik biliminin temellerini atan bilim adamı olmasıdır. Ebû’l İz El Cezeri, bilgisayarın babası olarak bilinen İngiliz matematikçi Charles Babbage’den 6 yüzyıl önce aynı sisteme dayalı makineler ve otomatik aletler yaptı ve bunları çalıştırdı; sibernetiğin kurucusu olarak bilinen nörolog Ross Ashby’den 800 yıl önce de sibernetik ve otomatik makinelerin kendi kendine çalışması konusunda bilimsel çalışmalar yaptı; bu bilimin temellerini attı. Dünya bilim tarihi açısından bugünkü sibernetik ve robot biliminde çalışmalar yapan ilk bilim adamı olan Ebû’l İz El Cezeri, çalışmalarını Artukoğulları Sultanı için yazdığı Kitab’ül-Cami Beyn’el İlmi ve el-Ameli’en Nafi fi Sınaati’l Hiyel (Mekanik Hareketlerden Mühendislikte Faydalanmayı İçeren Kitap) adlı eserinde ortaya koydu. 50’den fazla cihazın kullanım esaslarını, yararlanma olanaklarını çizimlerle gösterdiği bu olağanüstü kitapta Cezeri, “Tatbikata çevrilmeyen her teknik ilmin, doğru ile yanlış arasında kalacağını” söyler. Bu kitabın orijinali günümüze kadar ulaşamadıysa da, bilinen 15 kopyasından 10’u Avrupa’nın farklı müzelerinde, 5 tanesi Topkapı ve Süleymaniye kütüphanelerinde yer almaktadır. Kısaca Kitab-ül Hiyel adıyla bilinen eseri 6 bölümden oluşur. Birinci bölümde binkam (su saati) ile finkanların (kandilli su saati) saat-ı müsteviye ve saat-ı zamaniye olarak nasıl yapılacağı hakkında 10 şekil; ikinci bölümde çeşitli kap kacakların yapılışı hakkında 10 şekil, üçüncü bölümde hacamat ve abdestle ilgili ibrik ve tasların yapılması hakkında 10 şekil; dördüncü bölümde havuzlar ve fıskiyeler ile müzik otomatları hakkında 10 şekil; beşinci bölümde çok derin olmayan bir kuyudan veya akan bir nehirden suyu yükselten aletler hakkında 5 şekil; 6. bölümde birbirine benzemeyen muhtelif şekillerin yapılışı hakkında 5 şekil yer alır.
Teorik çalışmalardan çok pratik ve el yordamıyla ampirik çalışmalar yapan Cezeri’nin kullandığı bir başka yöntem de yapacağı cihazların önceden kağıttan maketlerini inşa edip geometri kurallarından yararlanmaktı. İlk hesap makinesinden asırlar önce aynı sistemle çalışan benzer bir mekanizmayı, geliştirdiği saatte kullanan Cezeri, sadece otomatik sistemler kurmakla kalmamış, otomatik olarak çalışan sistemler arasında denge kurmayı da başarmıştı. Cezeri, Jacquard’ın otomatik kontrollü makinelerin ilki sayılan otomatik dokuma tezgahından 600 yıl önce değişik haznelerdeki suyun seviyesine göre ne zaman su dökeceğine, ne zaman meyve ve içecek sunacağına karar veren otomatik hizmetçiyi geliştirdi. Bazı makinelerinde hidro mekanik etkilerle denge kurma ve harekette bulunma sistemine yönelen Cezeri, bazılarında ise şamandıra ve palangalar arasında dişli çarklar kullanarak karşılıklı etkileme sistemini kurmaya çalıştı. Kendiliğinden çalışan otomatik sistemlerden sonra su gücü ve basınç etkisinden yararlanarak kendi kendine denge kuran ve ayarlama yapan dengeyi oluşturması, Cezeri’nin otomasyon konusundaki en önemli katkısıdır.
Resimli kitap oluşturdu Nasirettin El-Cezeri`nin yaptığı mekanik araçlara hayran olmuş ve bunların unutulup gitmemesi için El-Cezeri`den tasarlayıp yaptığı tüm otomatik makineleri resimleriyle birlikte bir kitapta toplamasını istemiş. Daha önce hükümdarın babasına ve kardeşine de hizmet etmiş olan El-Cezeri, bu kitabı Nasirettin Mahmud tahta geçtikten sonra, yani 1200`den sonra yazmaya başladı. Bu yapıtın 16 Ocak 1206 tarihinde tamamlandığı kabul edilmektedir. El-Cezeri kitabın yazılış sebebini söyle anlatır: “Ben bu kitabı Artukoğulları`ndan Diyarbekir Hükümdarı Ebü`l Feth Mahmud İbn-i Mehmed İbn-i Karaaslan adına yazdım. Bu değerli hükümdarın babasına ve kardeşine 570 Hicret yılından (Miladi 1174) beri tam 25 yıl hizmet etmiştim. Bir gün onun huzurundaydım ve bana yapmamı emrettiği bazı araçları getirmiştim. Bana ve yapmış olduğum araca baktı, düşünmekte olduğumu sezdi ve gizlediklerimi açığa vurdu ve şöyle dedi: ” `Eşsiz araçlar yapmışsın, seni yoran ve kusursuz olarak inşa edilen bu araçlar kaybolup gitmesin. Benim için icat ettiğin bu araçları bir araya toplayan resimli bir kitap yaz.` Onun bu arzusunu yerine getirdim. Kitabımı bir mukaddime, 50 şekil ve 6 bölüm üzerine hazırladım.” Kopyalardan biri Topkapı`da Özgün biçimi kaybolan, dünyanın çeşitli kütüphanelerinde ise sadece 11 kopyası bulunan kitabın kopyalarından biri de halen Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi`nde 3472`de kayıtlı olarak bulunuyor. Kitap Boston`da 1973 yılında “Al Jazari`s Book of Knowledge of Ingenious Mechanical Devices” adıyla İngilizce olarak da basıldı. Bilginin yaşamı hakkında bildiklerimiz bu kitapta yazılanlardan fazla değil. Otomasyon ve sibernetik dünyasının başyapıtlarından birisi olan kitabın dikkat edilmesi gereken özelliklerinden biri de şekillerin sekiz yüzyıl önce boyanmasına karşın renklerin canlılıklarından hiçbir şey kaybetmemiş olmasıdır.
Mezarı Cizre`de bulunuyor Kitaptaki bölümler sırasıyla su saatleri, şarap meclislerinde kullanılan otomatik kaplar, insan ve hayvan şeklindeki makineler; ibriktarlık rolünü oynayan makine, hayvan ve insanlı otomatlar; çeşitli fıskiyeler, kendi kendine düdük ve saz çalan makineler; kuyu ve ırmaklardan su çıkaran makineler; muhtelif saray hizmeti gören makineler, şifreli kilitler ve oymacılık. El-Cezeri tarafından tasarlanan ve yapılan mekanik araçların hemen hepsi su gücü ve çeşitli malzemelerden elde edilen basınçla çalışmaktaydı. El-Cezeri`nin döneminde İslam`da bir gün 24 eşit saate bölünüp, buna el saat-el müsteviye (eşit saat), ya da gün ve gece ayrı ayrı 12 eşit kısma bölünüp, buna “zamaniye” denirdi. Zaman hakkındaki bu tanım Avrupa`da ancak 18. yüzyılın sonlarına değin kullanılmıştır. Bu yapıtlar bilginin eriştiği yüksek düzeyi gösterir.  Ayrıca Cizre’de Ebul Kasım Mahmud Sencerşah (1162-1170) döneminde Cizre  Ulucami kapısı ile kapı tokmakları olan ejderleri yapmıştır. 1233 yılında vefat eden El-Cezeri`nin mezarı Cizre`deki Nuh Peygamber Camii avlusunda gömülüdür. Su saati Kitapta yer alan pek çok su saatinin içinde özellikle dakikaların, saatlerin, günlerin ve ayların yanı sıra güneşin ve ayın gökyüzündeki hareketlerini gösteren saat dikkat çekici. Su ile çalışan saatin üstünde her biri ayrı renkte 24 adet kapı bulunuyor. Kapıların arkasında öten kuşlar var. Saat başlarında otomatik bir adam figürü üst kapıdan çıkıp başka bir kapıya gelerek dokunur ve bu kapıdan çıkan kuş kanatların çırparak ötmeye başlar. Aynı anda da saat sayısı kadar madeni bilyeyi ağzından aşağıya bırakır. Bilyeler madeni bir çanağa düşerek oldukça güçlü ses çıkarır. Ayrıca saat başlarında saatin altında bulunan otomat çalgıcılar davul, zil ve düdük çalar. Gündüz saate bakınca güneşin gökyüzündeki konumunu, gece de renkli camlar üstünde ayın konumunu görmek mümkün. Abdest alma makinesi Otomatik adamın üstünde duran su deposundan sağdaki sütun boyunca gelen su, otomatik adamın elinden geçerek testiye kadar ulaşır. Bir süre sonra suyla dolan testi ağırlaşarak eğilir ve hükümdarın abdest alacağı havuza dökülür. Ayrıca testide suyun yükselmesiyle sıkışan hava tavus kuşunun ötmesini sağlar. Hafifleyen testi tekrar eski yerine döner. Bu işlem bir kaç kere tekrarlanır. Bu arada testiden hükümdara dökülen su, havuzun içindeki tavus kuşu tarafından otomatik adamın altında gizli olan depoya aktarılmaya başlar. Bu depodaki şamandıra da suyun dolmasıyla birlikte yavaş yavaş yukarı doğru kalkarak otomatik adamın havlu tutan kolunu da hükümdara doğru uzatır. Havlunun uzatılması abdest alma işleminin bittiğini gösterir.
 Derleyen : Mahmut PEYNİRCİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder